Ülkemizin dört bir yanında ve Birecik'imizde çok parası olup da harcamasını sevmeyene genellikle ''etyemez'' derler. Geçtiğimiz yüzyılda Birecik'te her ne kadar lakabı "etyemez" olan bir kişi yaşamışsa da onlarca etyemez kimi komşumuz, kimi akrabamız, kimi arkadaşımız olarak bir arada yaşamaktayız.
Her ne kadar bu insanların lakabı "etyemez" ise de, sadece sebze meyveyle beslenen anlamında ''vejetaryen'' değillerdir, davet edilirlerse iştahları acayip bir şekilde açılır önlerine konulanı silip süpürürler...
İşte o insanlardan biri olan Fellah Kedır, öyle bir özelliği varmış ki kendi parasıyla pahalı bir yemek yapıldığında mümkünü yok yiyemez, boğazından geçmezmiş... Arkadaşları olan Hacayip Şıhmüslüm, Hacahmet Şıhlı ve Ayvaz Ahmet'in kesesinden otlanıp duranlardan birisiymiş. Tabii, arkadaşları devamlı onu tongaya düşürmek için çeşitli oyunlarla Fellah Kedır'e para harcatırlarmış...
Bir gün Fellah Kedır, öğlen namazına camiye gitmişken, kahveye birisi gelir:
-- Fellah Kedır yok mu?
Ayvaz Ahmet:
-- Nedeceksin Kedır'ı?
-- Ona otuz kâğıt borcum vardı da, verecektim.
Üç arkadaşın gözü parlar. Hacayip Şıhmüslüm:
--Babey parayı bize bırah da get, Kedır bizim ahbabımız, namazdan çıhtığında veririk, deyince adam parayı bırakır gider...
Üçü de yıldırım gibi ayaklanırlar. Hacayip Şıhmüslüm hemen Kasap Sadın'den bir kilo yağlı kıyma alır, Hac Ahmet Şıhlı, Bakkal Teyar Çavuş'tan domates soğan alır, Ayvaz Ahmet de evden birez salça, birez toz biber getirir. Alel acele karıştırıp fırına verirler, fırıncı tembihlenir lahmacun namaz dağılırken kahveye getirilecektir. Fırıncı aynen öyle yapar, namaz dağılırken yemeği kahveye ulaştırır... Fellah Kedır, kahvenin önünden geçerken, Ayvaz Ahmet seslenir:
--Üleeyn, Fellah, içeri gel de bah, lahmacun yaptırdıh, buyur bırabar yiyek...
Fellah Kedır'ın canına minnet, hemen masaya oturur, bir lahmacunu katlayıp iştahla bir ısırık koparır ama bir terslik vardır üç arkadaşı her lahmacunu iki ısırıkta bitirirken bizimkinin çeynedigi lokma bir türlü boğazında aşağı inmiyor, şüphelenir sorar:
--Bene bahın, bu işin içinde bir puştluk yok ya?
Hacayip Şıhmüslüm tersler:
--Densiz densiz konuşma mis kimin lahmacun, yi de kefine bah.
Neyse, Fellah Kedır zor bela ağzındaki lokmayı yutar, bir ısırık daha alır, bir türlü hırtlağından aşağı inmiyor, dayanamaz ayağa kalkar.
--Bu işin içinde bir iş var, Allah'ını seven sölesin bunun içinde benim param olmasa ben bunu hap kimin yutarım, nerden geldiğini bilmeyim ama benim paramın nasıl karıştığını sölemezseniz, arhadaşlığımız burada biter...
Hac Ahmet Şıhlı dürümlediği üçüncü lahmacunu yerken, paranı nasıl geldiğini ve kendilerinin bu parayla lahmacunu yaptırdığını söyleyince. Fellah Kedir:
--Ben biliydim, bizimkiler durduk yerde lahmacun yaptırıp bene ikram etmezler diye, Allah, sizi bildiği kimin etsin, diyerek kahveyi terk eder.
Ayvaz Ahmet, Hacayip Şıhmüslüm ve Hac Ahmet Şıhlı sekizer adet lahmacunu zevkle yerler, üstüne de birer tas tuluk ayranı içerler.
Ne diyorsunuz etrafımızda “etyemez”ler yok mu, sizler de böyle oyunları zevkle yapmaz mısınız? Ali AYATA,
BİR ETYEMEZ HİKÂYESİ
Bu makale 1532 kere okunmuş.
04 Nisan 2023, Salı - 13:28