ayata @ birecikinsesigazetesi.com.tr


Reklam Alanı

ŞAHİDİN BÖYLESİ/ OSMAN'IN IHLAMURU
Oğuz'un Kahvesinin sıradan günlerinden birindeyiz, bizim arkadaşlar Keke, Hobaplı Yaşar, Kebapçı Ahmet, masamızda bir deste iskambil çata -pata dost kazığı oynuyoruz. Sabri'yle(Karlıca) birkaç arkadaş da seyirci. Utuzanı huylatma serbest ama bugün ben utuzuyorum, Hobaplı Yaşar kahkahayı basıp beni huyladıy. Utuzma zor bir şey yani.
Bitişiğimizdeki masada ''Kel Osman'' amcayla ''Bahçacı Emin Hösin'' domino oynaylar. Kadığlu Mehamet'le, Topal Abbas, Ağzıkara Ahmet, Hambal Zebir de seyirciler. O demirden domino taşlarını gümlete gümlete masaya vuruylar, ikisinin de neşesi yerinde. Neyse onların da oyunu bitiyor. Kel Osman amcamız bir soluk alıp kahveci Diyarbakırlı Memet'e sesleniyor:
--Mehamet, ıhlamurun tezese bir bardak doldur da ver...
Diyarbakırlı cevaplıyor:
--Tamam, Osman emmi yeni demledim, birez oturuşsun da hemen verecem.
Osman amca bizim masaya döndü:
--Gençler, hele bu tarafa dönün de size bir ''darb-ı mesel'' anlatım.
Bizim grup, hemen yönümüzü o tarafa dönderdik, Osman amca başladı anlatmaya:
--Adamın biri, düşmanını ıssız bir yerde kıstırmış, çekmiş pıçağını herifi pıçak aşı etmiş, herif tikenli bir çalının yanına devrilmiş, son nefesini verirken çalıya doğru dönmüş:
--Bene bah çalı, eğer benim katlimin şahatlığını yapmazsan mabalım boynunda kalsın...
Eli pıçaklı adam, bıçağını son bir defa daha saplamış, keh keh keh gülmüş:
-- Şuna bah, tikenli çalı şahadı olacakmış!..
Ondan sorna toprağı kazmış, adamı gömmüş, arkasını dönüp evine getmiş...
Aradan yıllar yıllar geçmiş bir gün avradından bahçada otururken hefif bir yel esmiş kuru bir tikenli çalı önlerinden yuvarlana yuvarlana geçmiş, herif gülmüş, avradı merak etmiş.
--Herif, durduk yerde ne gülüysün, diye sormuş.
Herif her ne kadar "Boş ver." demişse de avrat ısrar etmiş:
--Alaaıını seviysen, bah eğer sölemezsen ölümü gör, deyince herif de anlatmış:
-İşte bele bele hanım ben herifi öldürüyken o da bir çalıyı şahat tuttu, aklıma o geldi, ona güldüm, şimdi ne eti kalmıştır, ne de gemigi.
Neyse ev halı bu ya herif avrat dögüşmüşler, herif hem kötek atıp hem de avradı babası evine salmış...
-- Eee dünya halı, bu avradın aklına herifin söledigi gelmiş, hemen candarmaya getmiş.
--Aha bele bele bizim herif filan zamanda, filanı adamı şu derenin kenarında öldürmüş, oradaki palut ağacının da dibine gömmüş, deyince candarma gidip orayı kazınca yıllar geçmiş olsa da gemiklerini bulmuşlar, bizim adamı da hapse göndermişler.
--Siz siz olun, bir sırrınız varsa avradınıza bile sölemeyin.
--İki, heç kimsenin ettiği yanına kalmaz bir tiken bele şahatlık eder, diye darb-ı meseli noktaladı. Diyarbakırlı Memet, Osman amcanın ıhlamurunu getirdi, bizler de birer tane istedik, hemen geldi.
Kel Osman amca tabakasından bir cıgara çıkardı, benzinli çakmağından yaktı, derin bir nefes çekti, dadını çıkara çıkara dumanı yavaş yavaş dışarı bıraktı, sonra ıhlamurunu karıştırıp eline alıp fııırrrrt diye bir yudum çekti, o anda ıhlamur bardağı elinden düştü ve Kel Osman amcanın başı masaya yapıştı.
Amman duman, bir de baktık Osman amca ölmüş, oğlu Camcı Cemal'e haber verildi, tabiî ki yapacak bir şey yok, o gün ikinin vaktı gömüldü.
--Amma işin bir amması çıktı, ondan sorna kimse ıhlamur içmedi, haftalarca, aylarca Diyarbakırlı Memet ıhlamur satamadı, her gün demlediği ıhlamuru akşamları dökmek zorunda kaldı. Bazen sitem ettise de.
-Ule vallah billâh Osman amca ıhlamurdan ölmedi, herifin vadesi olmuş, kelbi durmuş, dedise de aylarca ıhlamur satılmamaya devam etti.
Bizler de saygıdeğer Osman amcanın son darb-ı meselini son ıhlamurunu yudumlarken dinlemiş olduk ve otuz beş yıl sonra böyle aklımıza geldi. Saygıdeğer aile dostumuz, komşumuz, büyüğümüz, toprağın bol olsun kimsenin hakkını yemeden yaşayanlardandı o...