YIL 1958...1950'li yıların sonu, Eylül ayındayız. Her zaman olduğu gibi işlerin yoğun olduğu bir ay. Bağ'a çıkmış olanlar işleri bitmiş, fıstıklarını, Şire'lerini yüklemiş geri dönüyorlar, bağ'a çıkarken satın alınan eşeklerin büyük bir kısmı satılacak, gelecek mayıs ayında geri alınmak üzere...Yüzlerce eşekli hamal, en az üçer çuval eşeklerin sırtına çatılmış, Birecik'in yedi mahallesine salçalık biber taşıyor. Bütün damlar salçalık biberlerle dolu kıpkırmızı...
Mangal kömürü, sobalık odun almanın da tam zamanı, Nacar Bazarı'nda, bütün nacar tükenlerinin önünde, üçer beşer tane yeni yapılmış tandır kürsüsü müşteri bekliyor. Demirci Bazarı da çok yoğun, demircilerin çeküçleri ocaktan çıkarılmış, sıcak sabanların üzerine bir orkestra titizliğinde inip kalkıyor, demirci Kepenek, demirci Kedir, demirci Bakı Mehamet'in dükkânları arı ini gibi, önümüzdeki ay tarlalar sürülecek ya sabanlar şimdiden hazır olmalı...Malum Eylül ayı, okulların da açılışı, Yimenici Bazarı'nda Nebati Sadin, Kör Şıho, Uzun Abdulla'nın tükenleri, çocuklarının elinden tutmuş babalar, kışlık naylon ayakkabı beğeniyor, Dora marka tercih ediliyor. İskelede Halıt Aykılıç, çarşı başında Fincan Kesım'ın tükeni kitap defter almak için millet sıraya girmiş... O sırada Kesmik Mustafa, yoksulluğun kamburlaştırdığı sırtında birkaç Suriye ceketi, elinde küçük bir bez torba, bağıra bağıra geçiyor.-- Kâğıdı aryan, hetey cığaran!-- Sako, sako, sako...
– Çakmak daşı var, cığara kâğıdı var, tütün var, tütüüüüün!Bizim mahalle, Meydan Mahallesi'ndeyiz, o zaman Meydan Mahallesi'nin sınırları iskele çarşısından başlar, kayalar altı dahil Tekke Camii'nde biter.8-10 tane deve, Şıhtaha Zabıkı'nın önüne çökmüş Enver Efendi'nin(Enver Akan) bir yıllık zahiresi olan buğday ve mercimek, evine indiriliyor ama bu arada semtin yoksul insanlarına da kapıları hafifçe çalınarak 200-250 kilo buğday, yarım çuval mercimek teslim ediliyor, onlar bu yardımın kimden geldiğini biliyorlar çünkü köy sahibi olan her Birecikli aynı şeyi kendi semtinde yapar.
Eylül ayı bu kadar mı tabii ki değil, Birecik'in meşhur Tepirci'leri olan iki aile Mehamet(Özaltay) ve çocukları Tepirci Abdulla ve kardeşi Tepirci Mehamet(Balemen), Birecik'in bütün bulgur, sümütünü Mazotlu har-har makineleriyle evinde çekiyorlar.(bu iki aile aynı zamanda her türlü şekerleme ustasılar)...Unluk buğdaylar, örme kıl çuvallara konulmuş, bulgur-sümüt petekleri çamırla sıvanmış,tepingileri hazırlanmış, yeni çekilmiş bulgur-sümüt doldurulacak.Yükyeri'ndeki bohçalar indirilip, içindeki siyah okul önlükleri, iki numara veya üç numara çocuk için yeniden düzenlenecek, yakalar kömürlü ütülerle kolalanıp, ütülenecek, her evde beşten az çocuk olduğu için, beş çocuk birden aynı kitapları birbirine devrederek okulu tamamlayacaklar. O kitaplarda mahmil'den çıkarılarak gazete okuyan bir komşudan alınan gazetelerle ciltlenip hazırlanacak. İşte şirin ilçemizin kış hazırlıkları.Bu yıl Ramazan, Ocak ayına denk geldi, hava ayaz, hafif rüzgâr bıçak gibi kesiyor... İskele çarşısının üç tane piyade hambalı var: Yiğit Mehamet... Kummüz Halil'in dükkânının yanında çömelmiş vaziyette ağzında cıgara başka türlü görebilmek mümkün değil. Arıyo, Mumcu Mehamet'in dükkânından yukarı doğru çıkan zabıkın ağzında bekler, bir gözü kör olduğu için çarşıdan geçeni görmesi için hafif yan durur. Giller Kedir, Hac Cemiller Zabıkı'nın başında kısmetini bekler. Bu üç vatandaşın müşterek özelliği üçünün de Gemi Hambalı olmaları, köprü yapıldıktan sonra onlara yapılacak iş kalmamış, Üçü de yaz-kış sırtlarında birer kıldan yapılma aba ile görülür, en az on beş günlük sakal, dökülmüş dişler, çökmüş avurtlar kırk yaşında mı, yetmiş yaşında mı ayırt etmek mümkün değil...Saat sabahın dokuzu, Topal İsmail (saygıdeğer İsmail Erçetin), Paşa Hamamı yolundaki evinden, Turşu Şıhmüslüm'ün evi istikametinde İskele'ye indi, başında krem rengi bir fötr şapka, bir elinde pırıl pırıl bir ince baston, öbür elinde örme bir sepet, Çiço Halil'in ordan gerekli meyve sebzeyi alıp sepetine koydu, köşede duran Arıyo'yu çağırıp sepeti verdi, sepetin içindekilerin bedeli kadar bir parayı Arıyo'nun cebine koydu ve sepeti evine gönderdi... Aynı saatlerde iskele çarşısının bir tarafından Karababa Arıza(Ali Rıza Karababa), diğer tarafından Fazlı Mahmut(Mahmut Sözmen) çarşıya girdi. Karababa Arıza, bir ölbe yoğurdu Giller Kedir'le eve gönderdi, Fazlı Mahmut da bir sepet meyve -sebzeyi Yiğit Mehamet'le evine gönderdi, onlar da, gönderdikleri karşılığı, işe yarar bir miktar parayı, Giller Kedir ve Yiğit Mehamet'in ceplerine koydular, o insanların gönlünü kırmadan efendice yapılan bir destek... Sonra bu üç efendi insan iskeleye yakın olan Oğuzun kahvesinde buluşup birer acı kahve eşliğinde sohbet ettiler.Nereden nereye geldik, sevgili dostlar, domatesi hormonsuz, insanları efendi, yoksulları gururlu idi... Koca ilçede üç tane hırsız sayamazdın onlar da aç kalırlarsa hırsızlık yaparlardı. Şimdi her şey çok, televizyonlar, bilgisayarlar, otomobiller, uçaklar, dört mevsim her türlü meyve sebze, betonarme apartmanlar. Peki efendi insanlar, gururlu yoksullar, birbirine saygılı komşuluk ne kadar var, Birecik'teki sabıkalı hırsız sayısı kaç?...İkisi bir arada olamaz mıydı, teknolojide ilerlemeyle beraber insani değerler korunamaz mıydı? Bu sorunun cevabı o kadar çok ki. Saygılarla.
ALİ VEHPİ AYATA
Eylül Ayındayız
Bu makale 48 kere okunmuş.
11 Nisan 2025, Cuma - 09:19