ÇOPUR NENE
NİZİP'TEN GELEN GELİN
Onu tanıdığımda yetmiş yaşını geçmişti, günün on altı saatini Nizip'in eski semtlerinden çift kıvrımlı on beş metrelik zabıkın içindeki evinin bartıcında oturarak geçirirdi. Yüzünde gençliğindeki su çiçeği hastalığından kalma çukurlar, yaşlanınca dökülen dişlerden çökmüş bir avurt ama devamlı gülümseyen bir yüz, çevresi ona ''Çopur Nene'' diyordu, isminin "Sekene" olduğunu çoğu kimse unutmuştu, gitti Çopur Nene, geldi Çopur Nene, onun da böyle çağırılmaktan şikâyeti yoktu.
Kapının bartıcına oturur, giden gelenle sohbet eder, bir tabak yemek getiren olursa yer olmazsa evindeki selleden bir ekmek ıslayıp karnını doyurur, yine kapının önüne çıkar otururdu. Çopur nenenin çok ilgimi çeken bir özelliği vardı, eğer komşuları düğüne gidiyorsa "Düğüne mi gidiysiniz?" diye sorar. Komşular, düğünden gelene kadar gece onları bekler ve ilk gelene sorardı:
--Defçiler Berecikli mi, nasıl güzel çalıylar mı?
--He neney Berecikli.
Bu cevabı alınca da ''Defçisine kurban!'' diye gözleri ışıldayarak cevap verirdi... Bu diyalog bütün düğünlerde tekrarlanır, eğer çalgıcılar, Çopur nenenin tabiriyle ''defçiler'' Berecikli ise:
--Defçisine kurban!
Eşim bir gün, Çopur Nene'yi misafir çağırmış, yemek sonrası merak ettiği ettiği soruyu sormuş:
--Neney niye her düğünden sonra "Defçiler Berecikli mi?" diye soruysun?
Çopur Nene derin bir aaaahhh çekmiş, başlamış anlatmaya:
--Ellaem İkinci Dünya Harbi'nin başıydı, Berecik'ten gelip beni istediler, babamgil isteyenlerin çok temiz varlıklı bir aile olduğunu söledi, bir aya kalmadı beni gelin çıkarttılar, O zaman şindiki kimin ne yol var ne araba var ne de Berecik'in köprüsü var. Beni beyaz bir ata bindirdiler, üzerime üç metrelik bir kırmızı saten şal örttüler, iki beygire de sekiz on bohçalık çeyizimi yüklediler. Hava serindi çiçek açma zamanıdı, dört saatte Berecik'e ulaştık, kayığın başında bizi karşıladılar. Fırat, deli deli ahıy, sel suları boz bulanık etmiş, kayıktan nasıl geçeceğik diye korktum, kırmızı keyişli davul zombur zombur vuruluy, hoşuma getti, korhumu unuttum, karşıya kedek davulla gettik. İskelede bizi oğlan evinin kalabalığı, bir dümbelek, bir keman, bir cümbüş, bir de ''defçi'' den karşıladı, ele bir güzel çalıylar, ele bir güzel çalıylar ki aklım getti. Nizip'te o zaman bir ''Kırnatacı Sabri '', yanında dümbelekçisi var, velakin bunların eline su tökemezler. Sancak Mahlesi'nin başında evleri vardı, oraya kedek tekrar ata bindim, atlarda kayıklardan geçmişti, heç unutmadığım bir düğün oldu, kevitler dolusu sulu yimekler, teştler dolusu pirinç pilavları, evde yapılmış tepsi tepsi paklavalar. mısafırlar konu konşu, bola saça yidiler, zılgıtlar çalındı, halaylar çekildi, gel de bu güzel şeyleri unut...
Çopur Nene anlatmaya devam ediyor:
--Herifimin adı Camal'dı, kaşı kara, gözü kara, civan kimin yakışıklı, babasıgilden bırabar aynı evde oturduk, altı odalı derya dengiz hayatlı bir ev. Üstte iki oda kae, bir uzun yılımız bele geçti, Camal askerligini yapmamıştı, çağırdılar, o zaman askerlik dört yıl, izin mizin yok, olsa nasıl gelecek ki... Dört yıl sorna Camal'ım, askerden geldi; erimiş, zaiflemiş, kolay mı Erzurum'da askerlik yapma, hastalanmış, kötü hastalık dediler, biz de dedik iyileşir.
Bir gün kaynanam, kayınbabam, ben, Camal yimek yiyik, Camal bir kere de dedi ki:
--Aney dört sene bunca diyar gezdim, Sekene'den güzelini görmedim!
Kayınbabam güldü ve cevapladı:
--Bir sen güzelsin, birde Sekene güzel...
Camal'ım bir buçuk yıl sorna ince hestelikten öldü, on on beş gün orda kaldım sorna Nizip'e babamgile döndüm. Babamgil fıkara, ne etsinler birkaç ay sorna beni bir ihtiyara verdiler, üç yıl sorna o da öldü, mal yok mülk yok, maaş yok üç herif daha aldım üçü de öldü.
Aha şindi bu haraba evde oturuyum, bir ekmekten aç, bir ekmekten tokum, şindi yol var, köprü var, araba var, arada Berecik'e Camal'ın akrabalarına gidiyim, beni yidiriy içiriy, ağırlay, yatırmasız göndermeyler, sağ olsunlar...
Bizim hanım, bu uzun hikâyeyi can kulağıyla dinledikten sonra soruyor:
- Neney, öteki dört herifin kimlerdendi, adları neydi, ne iş yapıylardı heç sölemeysin, deyince Çopur nene sinirleniyor:
--Adları batsın, dördü bir Camal etmezdi ki aynadım.
Epey yaşadı Çopur Nene ama her düğüne gidene sormaya devam etti:
--Kız Aşşe, defçiler Berecikli mi?
--He neney Berecikli...
--Defçisine kurban........
Çopur Nene'nin bu nakaratı hâlâ kulaklarımda bir hoş seda olarak duruyor... Nur içinde yat Çopur Nene...
Ali Vehpi AYATA, 2008