ayata @ birecikinsesigazetesi.com.tr


Reklam Alanı

HOROZUMU KAÇIRDILAR
Temmuz ayının cehennem sıcağı günlerinden birindeyiz , sabah 6 suları, güneş çoktan doğmuş ama çocuklar daha tahtta yatıy. Anaları uyanmış mutfakta temizlik yapıy, gözünün ucuyla dama bakarken sesleniy:
--Üleyin oldu, kahın artıh, tar kimin şişesiniz ...
Tahttaki çocuklar duydusa da duymazlığa getirip yatmaya devam ettiler ... O sırada aşağıdan tahta kapıya güm-güm vuruldu:
--Hacı dezaaaa, hele kapıyı aç...
Aşağı eğilip baktı, 13-14 yaşlarında bir erkek çocuk. Tanıdık, Onbaşı Helil'in oğlu.
--Bekle de geliyim , dedi,havara dereçten ayağında kapkabıyla taka-tuka aşağı indi kapıyı açtı:
--Hoş geldin Mahmıt, her mi sebah sebah bir şey mi var?
Mahmıt söze girişti:
--Nasılsın Hacı deza, eyi misin, uşahlar nasıl, halın kefin nasıl....
Hacı dezanın yukarda işi çok, sözü kısa kesti:
--Ne söleysen söle, benim işim gücüm var, deyince Mahmıt arkasında tuttuğu elini öne getirdi, güvercinden biraz kaba ferik bir horoz....
--Aha, bu horuzu size getirdim...
Hacı deza, ayakları bağlı ferik horuzu aldı:
--Ömürlü olasın oğlum, anana babana selam söle...
Kapıyı kapattı, hayvanı hayadın köşesindeki kömürlüğe koyup işlerine devam etti. İki oğlu, saat sekize doğru hava çok sıcak olduğundan uyanıp aşağı hayada indiler, yediveren asmanın altındaki divana yatmaya kalkınca anaları:
--De artık kuzzulkurt, hele şunlara bah, daha yatacaklarmış, babanıza sölersem kafanızı kırar, deyince korku ağır bastı, üstlerini giyinip gitmeye hazırlanırken, anaları ferik horozu gösterdi :
--Bahın bunu da onbaşı Helil'in oğlu getirdi... Büyük oğlan...
--Aney bu ne kesilip yinir ne de besleyecek yerimiz var, iyisi mi ben babamın arhadaşı, dereköylü Ali Kiya'ya verim de bağ inimi böyümüşse alır keseriz, dedi ve ayağı bağlı horozu tepesi üstü sallaya sallaya babasının tükenine doğru getti..
Vakit epey geçti, şehir temmuz sıcağına boğulmuş , itler bile gölgeden güneşe çıkmadığı saatler, Hacı dezanın kapısı yine kuvvetlice vuruldu ....Canı istemeye istemeye gidip kapıyı açtı...Kapıda bir traktör, römorkunda Mahmıt'ın emmisi, Höllü Şıho, beş oğlu, dört kızı, avradı Zöhre .....Şıho, hemen söze girdi:
--Bacey, bizim Mahmıt, sebahten size bir horuz getirdi mi?
--Hee, getirdi..
--Ey nettin onu?
--Vallahi bizim böyük oğlan, dereköylü Ali Kiya'ya vereceğini söledi, diye cevabı alınca hemen traktörü çalıştırıp ,var hızla ordan ayrıldılar...Hacı deza bir heber anlamadı ama ,dönüp tekrar işine baktı...
Akşam oldu, hava birez serinledi, mırğıp okunurken evin herifi, Nacar Safı elinde on kuruşluk buz, büyüğünden bir karpız yanında iki oğlu kapıdan içeri girdi ve seslendi:
--Hacı, birez ekmek ısla, bir tabak pendir çıkar, şu karpızı da kes de, karpız ekmek yiyek.... Hacı deza çabuk çabuk yer sofrasını hazırladı, bağdaş kurup yimeye başladılar, Nacar Safı, hem yemek yiyip hem de konuştu:
--Hacı siz bögün netmişsiniz?
--Netmişik herif?
--Helil'in oğlu bize bir horuz getirmiş.
--Hee, getirdi.
--İşte o horuzu emmisinin pininden çalmış...
--Ey nolmuş, altı üstü gügerçin kedek bir horuz...
--İşte ele değil...
--Bizim evden horuzun dereköylü Ali Kiya'da olduğunu sen söledignen, bir traktör adam dorğu dereköye gidip horuzu almışlar, gendi köylerine geri dönmüşler. Höllü Şıho, yeğeni Mahmıt'a "Eşegoğlu eşek, sizin evde tavığa horuza kıran mı girdi bizimkini alıysın!" deyince kıyamat kopmuş, iki kardaş her birinin onar tene oğlu kızı, yirmi adam deyneklerle birbirine girmişler, onbaşı Helil'in gözünün biri kör olmuş, Höllü Şıho'nun avradının kolu omuzundan kırılmış, uşaklarının en az beşer tenesinin kafası üç dört yerden kırılmış... Hepsi hestehanalık olmuşlar ama birbirinden davaçı olmamışlar, nasıl olsunlar kardaşlar ya....
Aradan dört ay geçti, fıstıkları topladılar, iki kardaş , onbaşı Helil ve Höllü Şıho birbirine küsler ama, aması var, fıstıklar müşterek, zeytinler müşterek hatta 5 sene evvel beş bin ağaç şetil fıstık ekmişler müşterek. Bu iş hallolmalı, tabiî ki halletmişler, Helil'in böyük kızını , Şıho'nun böyük oğluna vermişler, güzel bir düğün yapıp küslüğü bitirmişler. Bitirmişler de Onbaşı Helil'in adı, ondan bu yana, KÖR HELİL olmuş..... (Yaşanmış bir hikâye)
Temmuz ayının cehennem sıcağı günlerinden birindeyiz , sabah 6 suları, güneş çoktan doğmuş ama çocuklar daha tahtta yatıy. Anaları uyanmış mutfakta temizlik yapıy, gözünün ucuyla dama bakarken sesleniy:
--Üleyin oldu, kahın artıh, tar kimin şişesiniz ...
Tahttaki çocuklar duydusa da duymazlığa getirip yatmaya devam ettiler ... O sırada aşağıdan tahta kapıya güm-güm vuruldu:
--Hacı dezaaaa, hele kapıyı aç...
Aşağı eğilip baktı, 13-14 yaşlarında bir erkek çocuk. Tanıdık, Onbaşı Helil'in oğlu.
--Bekle de geliyim , dedi,havara dereçten ayağında kapkabıyla taka-tuka aşağı indi kapıyı açtı:
--Hoş geldin Mahmıt, her mi sebah sebah bir şey mi var?
Mahmıt söze girişti:
--Nasılsın Hacı deza, eyi misin, uşahlar nasıl, halın kefin nasıl....
Hacı dezanın yukarda işi çok, sözü kısa kesti:
--Ne söleysen söle, benim işim gücüm var, deyince Mahmıt arkasında tuttuğu elini öne getirdi, güvercinden biraz kaba ferik bir horoz....
--Aha, bu horuzu size getirdim...
Hacı deza, ayakları bağlı ferik horuzu aldı:
--Ömürlü olasın oğlum, anana babana selam söle...
Kapıyı kapattı, hayvanı hayadın köşesindeki kömürlüğe koyup işlerine devam etti. İki oğlu, saat sekize doğru hava çok sıcak olduğundan uyanıp aşağı hayada indiler, yediveren asmanın altındaki divana yatmaya kalkınca anaları:
--De artık kuzzulkurt, hele şunlara bah, daha yatacaklarmış, babanıza sölersem kafanızı kırar, deyince korku ağır bastı, üstlerini giyinip gitmeye hazırlanırken, anaları ferik horozu gösterdi :
--Bahın bunu da onbaşı Helil'in oğlu getirdi... Büyük oğlan...
--Aney bu ne kesilip yinir ne de besleyecek yerimiz var, iyisi mi ben babamın arhadaşı, dereköylü Ali Kiya'ya verim de bağ inimi böyümüşse alır keseriz, dedi ve ayağı bağlı horozu tepesi üstü sallaya sallaya babasının tükenine doğru getti..
Vakit epey geçti, şehir temmuz sıcağına boğulmuş , itler bile gölgeden güneşe çıkmadığı saatler, Hacı dezanın kapısı yine kuvvetlice vuruldu ....Canı istemeye istemeye gidip kapıyı açtı...Kapıda bir traktör, römorkunda Mahmıt'ın emmisi, Höllü Şıho, beş oğlu, dört kızı, avradı Zöhre .....Şıho, hemen söze girdi:
--Bacey, bizim Mahmıt, sebahten size bir horuz getirdi mi?
--Hee, getirdi..
--Ey nettin onu?
--Vallahi bizim böyük oğlan, dereköylü Ali Kiya'ya vereceğini söledi, diye cevabı alınca hemen traktörü çalıştırıp ,var hızla ordan ayrıldılar...Hacı deza bir heber anlamadı ama ,dönüp tekrar işine baktı...
Akşam oldu, hava birez serinledi, mırğıp okunurken evin herifi, Nacar Safı elinde on kuruşluk buz, büyüğünden bir karpız yanında iki oğlu kapıdan içeri girdi ve seslendi:
--Hacı, birez ekmek ısla, bir tabak pendir çıkar, şu karpızı da kes de, karpız ekmek yiyek.... Hacı deza çabuk çabuk yer sofrasını hazırladı, bağdaş kurup yimeye başladılar, Nacar Safı, hem yemek yiyip hem de konuştu:
--Hacı siz bögün netmişsiniz?
--Netmişik herif?
--Helil'in oğlu bize bir horuz getirmiş.
--Hee, getirdi.
--İşte o horuzu emmisinin pininden çalmış...
--Ey nolmuş, altı üstü gügerçin kedek bir horuz...
--İşte ele değil...
--Bizim evden horuzun dereköylü Ali Kiya'da olduğunu sen söledignen, bir traktör adam dorğu dereköye gidip horuzu almışlar, gendi köylerine geri dönmüşler. Höllü Şıho, yeğeni Mahmıt'a "Eşegoğlu eşek, sizin evde tavığa horuza kıran mı girdi bizimkini alıysın!" deyince kıyamat kopmuş, iki kardaş her birinin onar tene oğlu kızı, yirmi adam deyneklerle birbirine girmişler, onbaşı Helil'in gözünün biri kör olmuş, Höllü Şıho'nun avradının kolu omuzundan kırılmış, uşaklarının en az beşer tenesinin kafası üç dört yerden kırılmış... Hepsi hestehanalık olmuşlar ama birbirinden davaçı olmamışlar, nasıl olsunlar kardaşlar ya....
Aradan dört ay geçti, fıstıkları topladılar, iki kardaş , onbaşı Helil ve Höllü Şıho birbirine küsler ama, aması var, fıstıklar müşterek, zeytinler müşterek hatta 5 sene evvel beş bin ağaç şetil fıstık ekmişler müşterek. Bu iş hallolmalı, tabiî ki halletmişler, Helil'in böyük kızını , Şıho'nun böyük oğluna vermişler, güzel bir düğün yapıp küslüğü bitirmişler. Bitirmişler de Onbaşı Helil'in adı, ondan bu yana, KÖR HELİL olmuş..... (Yaşanmış bir hikâye)