ayata @ birecikinsesigazetesi.com.tr


Reklam Alanı

- 1975 yılı, Diyarbekirde taksicilik yapıyorum, çat pat müşteri geldiğinde, sırası gelen götürüyor, sıram geldiğinde eli yüzü düzgün iki bayan geldi, el çantaları dışında ortaboy valiz gibi bir şey yanlarında var, dağ kapı istikametine gidecekler, götürdüm , dönüşte iki genç el etti, onlarıda dedikleri yere bırakıp yazıhaneye döndüm..
Dağ kapıya götürdüğüm iki bayan Taksi yazıhanesine geri gelmişler..
-Yarım saat filan önce, burdan bir taksi bizi götürdü, elimizde içi altın dolu bir çanta vardı, takside unuttuk, ama ne şöförün yüzüne baktık, ne plakasını aldık, altınlarımız kayıp.
-Bişey söylemedim, hemen taksiye bakıp geldim, arka koltukta çanta manta yok, geri döndüm, bizim yazıhane işletmecisi Helil'e işaret edip dışarı çağırdım
-Valla Helil o bayanları ben götürdüm, ama dönerken iki genç müşteri aldım, başka yere bıraktım.
Helil sordu.
-Sen onları nereye bıraktığını biliyormusun..
-He valla, bir kahvenin önüne bıraktım.
-Helil tamam dedi..
bir yere telefon etti, kısa zamanda 10 kişi yazıhaneye geldi, Bizim Helil LİCE'lidir kalabalık bir aşireti var, oradan çağırmış adamları..
-Neyse 4 kişi yanımıza alıp, gençleri bıraktığım kahvenin önüne gittik, oradaki bakkala.
-biraz önce iki genç indirdim onları tanıyormusun.
-He kurban birisi, aha üstümüzdeki apartman da, üçüncü kat, Reşo nun oğlu, öteki, karşı apartmanda Cezminin oğlu..
Biz dört kişiyle üçüncü kata çıktık, kapıyı açan götürdüğüm gençlerden biri idi, rengi benzi attı, kapıyı kapatmak istedi ama biz içeri girdik, babasıymış bize hoşgeldin etti, konuyu anlattık..
Genç feryat figan..
-Valla billa biz çanta filan görmedik..
deyince, bizimkiler bellerinde takılı, 14 lü Umman'ların ucunu gösterdi, babasıda sıkıştırdı.
-Oğlum, şerefsizlik bize yakışmaz, nereye koydunuzsa elin malını geri verin..
Oğlan biraz korkusundan, biraz babasının baskısından, arkadaşıyla bölüştügü kömürlüge sakladığı altınları getirdi, öteki arkadaşınada gittik, 14 lülerin ucunu görünce o da altınları getirdi.
Yazıhaneye döndük, altınları kadınlara verdik, Teşekkür etti gittiler.
-Devrisi gün yazıhaneye 4-5 kişi kravatlı babayiğit adam geldi.
-Bizim altınları bulan kim.. diye sordular..
-Benim.. Dedim
adam yanıma geldi, tokalaştı, sonra iki eliyle desteledigi parayı uzattı..
-Ben Necip Kartal, VAN lı Kinyas Kartal'ın oğluyum, burda dügünümüz var, ve 10 kilodan fazla Altınımız o çantada idi,bu para sana hediyem.
-Olmaz ağa tek kuruşunu kabul etmem, ben insanlık vazifemi yaptım..
Ne kadar ısrar ettilersede kabul etmedim..
Dünya küçük derler, Mardinli Şükrü benim kardeşimin Dünürü,.... uzun yıllar, mardinde, DİYARBAKIR da Karayolları Bölge müdürlüğünde şöför olarak çalışmış, oradan emekli olmuş,bizim Mıhey de (Muharrem Gülsoy) Diyarbakır -Mardin de Karayollarında Mühendis olarak çalıştığını biliyorum, Şükrü ye sordum...
-Vay bizim Mühendis Muharrem mi, yav, çok alemimiz var, çok duz ekmeğimiz var..
dedi ve ağzından bal akarak yaşadıkları güzel şeyleri anlattı.
Şu dünyanın işine bak, Liseden arkadaşım, elli yıllık dostum, Muharrem Mardinli şükrü ile beraber çalışmış ve biz Şükrü ile Muharremi buluşturuyoruz Tabiki ikiside emekli.
Şükrü anlatmaya devam ediyor..
-iki ay kadar geçti, bir gün pat diye Necip Kartal karşımda, çayını yudumlarken cebinden bir araba anahtarı çıkardı...
-Bak Şükrü usta, yeni bir 302 otobüs aldım, bu senin, benim Van'da 75 otobüsüm var, ister bizim şirkette çalış, ister başka yerde.
-Olmaz Necip ağa, tamam sen Kinyas ağanın oğlusun, ama ben koca otobüsü hediye olarak kabul edemem.
Israr etti, rica etti, olmaz dedim, tekrar tekrar teşekkür edip gitti..
-Uzun uzun yıllar geçti,çoluk
çocuk büyüdü, emekli oldum, Şhel benzinlige yakıt almaya gittim, pompacı tanıdık, sohbet ediyoruz, yabancı bir kaç kişi geldi, yakıt aldı, adres sordular, çay ikram ettik, biraz konuştuk, Van dan geliyorlarmış, tesadüf bu kadar olur,Necip Kartal'ın teyzesi çocukları, 25 yıl önceki olayı anlattım, MARDİN Lİ ŞÜKRÜ NÜN SELAMI VAR deyin, dedim, adamlar gitti, bir ay sonra Şhel benzinlikten beni aradılar, gittim, karğo bir koli getirmiş, üzerinde ŞHEL BENZİNLİK MARDİNLİ ŞÜKRÜ yazılı, adresim soyadım filan yok, gönderen Necip Kartal, kolinin içinde Van'ın en güzel Balı, en güzel tereyağı, kaşar peyniri, ve et sucuğu...
-Vay be Necip Kartal 25 yıl önceyi unutmamış bana tekrar hediye göndermişti, içindeki önemli degil, güzel olan hatırlanmak ve Sayılmak, İnsanlık böyle bir şey..
Bu hikaye, bu yazı, bir kişinin hatırası gibi görünüyor, doğru aynen öyle, bu yazı bir kişinin hatırası....
Ama bu insanlar, (Mardinli Şükrü) ŞÜKRÜ ERTEN, NECİP KARTAL,ve can arkadaşımız MUHARREM GÜLSOY varya, bunlar 1950 li